Uğur Utkan
Köşe Yazarı
Uğur Utkan
 

Satuk Buğra Han Efsanesi

Türk Milleti'nin kaç imparatorluk, kaç büyük, kaç küçük devletler kurmuş olduğunu, kesenkes ortaya koyan bir araştırmacı - tarihçi, henüz çıkmadı. Her tarihçi, değişik listeler ortaya koydu ve hala, gerçek bir Türk Tarihi yazılmadı. Tarihimizde bir Karahanlılar Sülâlesi vardır. Türkistan'ın doğusuyla batısını egemenlikleri altında bulunduran bu Sülâlenin en önemli Han'ı Satuk Buğra Han'dır. Bu değerli Türk Hükümdarı hakkında Türkiye'de yeterli araştırma yapılmadı; hakkında makale yazılmadı. Dolayısıyla, sadece Türkiye Türkleri değil, Türk Dünyası da O'nu yeterince tanımadı. Satuk Buğra Han, yazılmalıydı. Çünkü O, İslâmiyeti ilk kabul eden Türk Hakanı olma  şerefine ebediyen nail olmuştu...  O, Satuk Buğra Han’dı... O, Satuk Buğra Han ki; Allâh-u Teâlâ’nın (c.c) engin kudreti ve geniş hikmeti ile yarattığı ve İki Cihan Güneşi Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’in (s.a.v.) cihana yaymak için yoluna baş koyduğu hak dininin daha çok insana kabul ettirilmesi şerefini bahşettiği bir yiğit idi... O, Satuk Buğra Han ki; son ilâhi kitabımız ve rehberimiz Kur'an'ın "Küfre karşı cihad; her an..." emrinin gereğini tereddütsüz her an yerine getirmek suretiyle yorulmak bilmeden, hiç yılmadan gece gündüz koşturup İslamiyet’i Asya’da yaymak için sonsuz mücadelelere girişen, düşman ve küffar üstüne gazalar yapan, insanları İslam’a çağıran, inanmayanlara keramet gösteren, Türk’ün gönlünde İslam’ın yıkılmaz tahtını sabırla kuran, Türklüğün önüne iman ışığını saçan, neslini Sevgililer Sevgilisi’ne ümmet yapan, 300 kişiyle, Ashab-ı Bedir kadar, Calut'a karşı kıyasıya bir savaş veren, 3000 kişiyle Kaşgar’da, on katı kalabalık bir orduya karşı yürüttüğü çetin harpte âdeta bir “Hakkı Müdafaa” yapan, İslam meşalesini elinde sımsıkı tutup gök kubbeyi inleten “Allah Allah” nidalarıyla savurarak ateşe verdiği küfrün ve batılın gayrimeşru düzeninin külünden Allah’ın tevfik ve inayetiyle iman ve kurtuluş aydınlığının  tomurcuklanmasını sağlayan bir mücahid idi..   O Satuk Buğra Han ki, cihan içinde gönül baharı, Oğuzda Türk milletinin şanı, Hak aşığı olanların canı, Ümmet-i Muhammed’in gülü, Türklüğün medarı iftiharı, her daim biçarelerin, mazlumların dili, gönül ikliminde iman dağı olan, Nizam-ı Alem için pusatını giyip zırhını kuşanan mübarek bir zabid idi… O Satuk Buğra Han ki; Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında asırlardır süren batıl, küfür ve isyan dönemlerini ortadan kaldıran, hak yolcularının başbuğu, gece gündüz Allah yolunda, itikat yolunda, şeriat yolunda mücadele etmekten bir milim geri durmayan, dini rabıtaya değer kazandıran, yeryüzünün ve dönemin padişahı, imanın ruhunun mazharı, Allah’ın ve O’nun alemlere rahmet olarak gönderdiği Resul-ü Ekrem’i Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin dostu, mazlumların yardımına koşan, çaresizlerin ev sevimlisi, sufilerin tacı, gazilerin şehinşahı olan bir mümin idi... O Satuk Buğra Han ki; Rüstem-Dâstân’ın kolunun kuvveti, Peygamber Efendimizin gözünün nuru Şâh-ı Merdân Hz. Ali’nin (r.a) himmeti, şanı yüce Emir Hamza’nın cesareti ile kâfirleri İslâm’a yani Hak dergâhına yönelten, küfre batmış câhil toplulukları küfür ve cehaletten kurtarıp doğru yola ulaştıran bir veli idi… O Satuk Buğra Han ki; soyu Afrasiyab bin Besen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nuh aleyhisselama ulaşan, soyunun hakkını vererek Türk'ün damarlarında ezelden beri mevcut olan asaletini İslâmiyet’in sonsuz şerefiyle birlikte daha da göz kamaştırıcı hale getiren, İslâm dinini bir hidâyet fırtınası hâlinde Türkistan'da estiren ve Türk boylarını bir insan seli hâlinde peşine takarak birbirleri arkasından Allah'ın hidâyetine koşturan, Türkistan'da Muhammedi ilerleyişin âdeta ete kemiğe bürünen hali olan, imanı kendine dava yapmış inanç eri bir asilzade idi…  Ve bunca hakikate rağmen çok vahim bir durum mevcuttur ki, böylesine anlaşılması ve anlatılması gereken yüce bir insan olan Abdülkerim Satuk Buğra Han ve onun İslamiyeti nasıl, hangi şartlarda kabul ettiği ile Kâşgar merkezli kurduğu ilk Türk-İslam devleti hakkında gerçekten de bilgiler ne yazık ki son derece sınırlıdır.  Abdülkerim Satuk Buğra Han ile ilgili yapılan ilk çalışma, Abdül Gafgar'ın Kâşgar Tarihi'ne ait eseridir, denilebilir. Bu eserin aslı kayıp olduğu için hangi şartlarda yazıldığını ve içeriğini bilememekteyiz. Abdül Gafgar'ın Kâşgar Tarihi'ndeki bilgilerin bir kısmını yaklaşık 4 asır sonra Cemal Karşî (Ebû'l Fazl b. Muhammed) 1282'de Kâşgar'da yazmış olduğu Mülhakatü's-suruh adlı eserinde nakletmiştir. Abdül Gafgar'ın yazdığı, Cemal Karşî'nin naklettiği bilgilere göre Abdülkerim Satuk Buğra Han, İslamiyeti önce Hazret-i Hızır'dan öğrenmiştir. Daha sonra Sasanîler hanedanına mensup olup Karahanlılar Devleti'ne iltica etmek mecburiyetinde kalmış olan Şehzade Ebü'n Nasr Samani'den Artuç kentinde dinî bilgileri edinmiştir. Onun verdiği bilgiler ile 12 yaşında İslamiyeti benimseyip öğrenen, küçük yaştan itibaren Hak din için mücadeleler veren Satuk Buğra Han’ın İslam’ı kabulü için denir ki, vadide, tekbir sesleri öylesine güçlü çıktı ki taşlar yerinden oynadı, kayalar aşağı yuvarlandı. Kurtlar kuşlar uyandılar ve bu tekbir sesine eşlik ettiler. Bugünden sonra Abdülkerim adını alarak İslam dinini Asya’ya yaymak için gece gündüz çalışan, tebliği eden, savaşan Satuk Buğra Han, babası Tengri Buğra Han’ın Buhara seferi esnasında hayatını kaybetmesi üzerine annesiyle birlikte himayesine girdiği amcası Oğulcak Kadir Han’a karşı 25 yaşında bayrak açarak Müslüman olduğunu resmen açıklamıştır.  SATUK BUĞRA HAN'IN TAHTA ÇIKIŞINA GİDEN SÜREÇ Satuk Buğra Han, Müslüman olduğunu açık olarak ilan edip amcasına karşı bayrak açarak ona karşı mücadeleye karar verdi.  Bir gün yanına iman edenlerden elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegaç Balık adlı beldeye gelince şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Oğulcak Kadir Han ona karşı hemen harekete geçti. Bu sırada, Satuk Buğra Han’ın etrafında bulunan süvari sayısı üç yüze çıktı. İki taraf arasında Fergana Savaşı’nın başlamasını takip eden günlerde Satuk Buğra Han'ın taraftarları bin kişiye yükseldi.  İlk olarak Atbaşı Kalesi'ni zapteden Satuk Buğra Han, daha sonra üç bin kişilik bir orduyla üzerine akınlar gerçekleştirdiği Kaşgar'a fetih sancağını dikti. Putperest amcası Oğulcak Kadir Han'ın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanan bu mücâdelede Müslüman gönüllülerden de faydalanan Satuk Buğra Han, bu zaferden sonra 26 yaşında Karahanlı Devleti'nin tahtına çıktı. Bu süreçte Kaşgar'ı fethiyle rüştünü ispatlamanın ve tahta çıkmanın verdiği şevkle Börmekik şehrini de fethetti.  Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin Müslüman olmasına sebep oldu. 70 yıl ülkesini idare etti. Satuk Buğra Han ile birlikte binlerce Türk ailesi de (en az 700 bin) İslamiyeti kabul etti.  Abdülkerim Satuk Buğra Han, 955'te Kaşgar yakınlarındaki Artuş'ta Hakk'a yürümüş ve burada defnedilmiştir. Bu tarihe kadar Kâşgar ve çevresinde Karahanlı Devleti'ne mensup Türkler veya bu devletin sınırları dışında kalmış yüz binlerce Türk İslamiyeti kabul etmiştir. Bu dönemde O'nun hakkında çok geniş menkıbeler ortaya konuldu. Sonraları bütün menkıbeler "Tezkire-i Buğra Han" adlı eserde toplandı. Zaten Türklerin İslamiyeti kabulü ve Karahanlı Devleti'nin tarihini yazan araştırmacılar da aslında kaynak yokluğu veya azlığından dolayı, çok da belirtmeden, genellikle Tezkire-i Satuk Buğra Han'dan yararlanmışlardır. Tezkire-i Satuk Buğra Han'ın dünya kütüphanelerinde Çağatay Türkçesi ya da Doğu Türkçesi ile kaleme alınmış on bir nüshası tespit edilmiştir. Bunlar: Paris nüshası, Lond-ra nüshası, Rusya nüshası, Berlin nüshası, Taşkent nüshası (dört adet), İngiltere Oxford-Bodleian Kütüphanesi nüshası (üç adet). Tezkire-i Satuk Buğra Han ya da Satuk Buğra Han Destanı gerçekten çok şaşırtıcıdır. Zira Anadolu'da teşekkül eden destanların tamamına yakınını eserde görmek mümkündür. Bunların tamamına yakınını yayımlayan bir araştırmacı olarak konuya bakınca, ayrı bir heyecana kapılmamak mümkün değildir. Zira bu destanı okurken Battal Gazi Destanı'nı, Danişmend Gazi Destanı'nı, Saltık Gazi Destanı'nı hatırlayacaksınız. Gerçekten benzerlik insanı hayretlere düşürecek kadar nettir. Demek ki Anadolu'da teşekkül eden destanların da kaynağı, tıpkı Anadolu insanı gibi Türkistan'dır. Konu, destan benzerliği ile de bitmemektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki Anadolu'da derlenen pek çok efsanenin kaynağı da Türkistan gibi görünmektedir: Satuk Buğra Han'ın kızları Bubi / Bubiçe Meryem Hatun ve Hediye Türkân Hatun farklı zamanlarda düşmanla karşılaşırlar. Düşmanların kendilerine kötü niyetli bir şekilde zarar vereceğini anlayınca dua edip Tanrı'ya sığınırlar. Yer yarılır, yere girerler. Anadolu'da tarafımızca derlenen Kırk Kızlar Efsaneleri ve Uzun Kızlar Efsanesi de aynen böyledir. Bunlar arasındaki benzerlik tesadüflerin çok ötesinde ve insanı titretecek derecededir. Tüm bu menkıbelerin bir arada toplandığı Tezkire-i Satuk Buğra Han’ın yanı sıra Satuk Buğra Han dönemi olaylarının işlendiği bir diğer eser ise Tezkire-i Ebû'n Nasr Samanî’dir. Ayrıca Satuk Buğra Han’ı anlatan tüm bu eserleri okumaya başlamadan önce Satuk Buğra Han’ı okumaya karar verenlere önereceğimiz esas kaynaklardan biri, Uygur Türkü Seyfeddin Aziz’in Türkiye’de ilk defa 1990’lı yıllarda Ocak Yayınları tarafından yayımlanan “Satuk Buğra Han” adlı romanıdır. Roman, Karahanlılar’ın Satuk Buğra Han döneminde İslamiyet’i kabul etmelerinin öyküsünü gerçeğe yakın bir kurgusallıkta anlatıyor. Kitaptaki süreci ve diyalogları okuduğunuzda yukarıda ortaya sunulan kanıtların doğruluğuna daha çok yaklaşıyorsunuz. Bu kitapta geçen olaylar serisini okuyan herkes artık Satuk Buğra Han’ın anlatıldığı menkıbelerin toplandığı eserleri okuyup özümsemeye hazırdır.  Satuk Buğra Han’la ilgili çoğu menkıbenin toplandığı Tezkire-i Satuk Buğra Han ya da Satuk Buğra Han Destanı’nda bu büyük Türk hakanının ruhunun, Miraç’ta Peygamber efendimizle görüştürülmesi hadisesi çok anlamlıdır. Miraç’ta şanlı Peygamber efendimizin duasına mazhar olan Satuk Buğra Han Türk milletine büyük ülkü ve ideali de aşılamıştır. Bu ülkü: İlâ-yı kelimetullah davasının müdafii ve savunucusu olmaktı. Sultan Alparslan ''Biz halis Müslümanlarız'' derken bu ülkünün sevdalısıydı. Sultan Melikşah bir seferinde Akdeniz’e ulaştığında “Yarabbî, şu uçsuz bucaksız deniz önüme çıkmasa idi adını gidebileceğim yere kadar götürürdüm” derken bu ülkünün cihangiri idi. Dolayısıyla Türk milleti Satuk Buğra Han’dan itibaren Orta Asya, Hindistan, Afganistan, Mısır, Suriye, Anadolu, Afrika ve Avrupa’da kurmuş olduğu devletlerle Cenab-ı Hakk’ın yüce ismini her tarafa duyurmuştu. Satuk Buğra Han'la başlayan bu kutlu mücâdeleyi Gazneli Mahmud, Tuğrul Bey, İmadeddin Zengi, Muhammed Alparslan, Nureddin Zengi, Melikşah, Baybars, Babur, Enrengzib, Emîr Timur, Kılıçarslan, Berke Han ve Osman Gazi binbir itinayla sürdürdüler. Neticede başta Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım Bayezid, Fatih, Yavuz ve Kanuni olmak üzere yine bu ideal ve aşkla çalışarak Hak mücadelesini başarıyla yürüttüler, Cenab-ı Hakk’ın yüce ismini her tarafa duyurmakla kalmayıp her tarafa ezberlettiler.  Bunlar hiçbir zaman birbirlerini yüceltmediler. İslam’ı yücelttiler. İslam ahlakını tavsiye ettiler. Hepsi o ulvi yolun aciz bir ferdi gibi gayret gösterdiler. İşte bu kutlu menzilin başlatıcısı Abdülkerim Satuk Buğra Han'dır. Yüce Hakan, Türklerin kitleler halinde İslamlaşmasına imzasını atarak bir büyük milletin geleceğini aydınlattığı gibi hak dinin de seyrini ve kaderini değiştirdi. Zira hak din İslâm'ın lehine büyük değişmeler olmuş, gerek medeniyet gerekse siyasî ve askerî alanlarda İslâm dini müstesnâ bir siyasî güç hâline gelmiştir.  Cennet-i mekân Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslâm alimi gelip, İslâmiyet’i doğru olarak anlattılar ve İslâm’ın ışığını yaymaya çalıştılar.  96 yaşına kadar hak din için gece gündüz koşturmuş, Türk denince akla İslâm’ın, Müslüman denilince de Türk ulusunun akla geldiği bir kutlu silsileyi başlatan şahsiyet olarak tarih sahnesindeki yerini almış olmanın şerefine nail olan Satuk Buğra Han, 955'te Kaşgar yakınlarındaki Artuş'ta dâr-ı bekâya irtihal etti. Kalbi pûr-nûr, mekânı cennet, makâmı âli olsun… Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın ardından yazılmış olan ve Yüce Hakan'ın Hz. Sultan olarak zikredildiği şu koşuk ile Satuk Buğra Han'ı yâd etmiş olalım: Atuş denen güzel yurt, Pazartesi pazarı var  Garipleri kollayan, Hz.Sultan mezarı var. Hz.Sultan tuğ alem, Elinde kılıç kalem. Ağlamayın çocuklar, Geçip gidiyor alem. Ve sözümü şu dua ve temennilerle noktalamak istiyorum:   Allah, Hazret-i Ömer gibi, Halid Bin Velid (r.a.) gibi, Tarık bin Ziyad gibi, Selahaddin Eyyubi gibi, Alp Arslan gibi, Nureddin Zengi gibi, Kılıç Arslan gibi, Rüknüddîn Baybars gibi, Abdülkerim Satuk Buğra Han gibi, Gazneli Mahmud gibi İslâm Serdarlarının heybetini, yolumuza tuttukları ışığı bizlerden eksik etmesin!   Kurban olduğum Kadir Yaradan Gazze’nin, Kudüs’ün, Arakan’ın, Keşmir’in, Bosna’nın, Moro’nun, Kerkük’ün, Yemen’in, Urumçi’nin, Lübnan’ın, Patani’nin, Kosova’nın, Belucistan’ın, Kırım’ın ve daha pek çok mümin ve mazlum coğrafyanın adalet ve hürriyet beklediği şu günlerde içimizden yeni Ömer’ler, Halid’ler, Tarık’lar, Selahaddin’ler, Alparslan’lar, Nureddin’ler, Kılıçarslan’lar, Baybars’lar, Abdülkerim’ler çıkarsın inşAllah…   Selâm ve dua ile…  
Ekleme Tarihi: 26 May 2025 - Monday

Satuk Buğra Han Efsanesi

Türk Milleti'nin kaç imparatorluk, kaç büyük, kaç küçük devletler kurmuş olduğunu, kesenkes ortaya koyan bir araştırmacı - tarihçi, henüz çıkmadı. Her tarihçi, değişik listeler ortaya koydu ve hala, gerçek bir Türk Tarihi yazılmadı.

Tarihimizde bir Karahanlılar Sülâlesi vardır. Türkistan'ın doğusuyla batısını egemenlikleri altında bulunduran bu Sülâlenin en önemli Han'ı Satuk Buğra Han'dır. Bu değerli Türk Hükümdarı hakkında Türkiye'de yeterli araştırma yapılmadı; hakkında makale yazılmadı. Dolayısıyla, sadece Türkiye Türkleri değil, Türk Dünyası da O'nu yeterince tanımadı.

Satuk Buğra Han, yazılmalıydı. Çünkü O, İslâmiyeti ilk kabul eden Türk Hakanı olma  şerefine ebediyen nail olmuştu... 

O, Satuk Buğra Han’dı...

O, Satuk Buğra Han ki; Allâh-u Teâlâ’nın (c.c) engin kudreti ve geniş hikmeti ile yarattığı ve İki Cihan Güneşi Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’in (s.a.v.) cihana yaymak için yoluna baş koyduğu hak dininin daha çok insana kabul ettirilmesi şerefini bahşettiği bir yiğit idi...

O, Satuk Buğra Han ki; son ilâhi kitabımız ve rehberimiz Kur'an'ın "Küfre karşı cihad; her an..." emrinin gereğini tereddütsüz her an yerine getirmek suretiyle yorulmak bilmeden, hiç yılmadan gece gündüz koşturup İslamiyet’i Asya’da yaymak için sonsuz mücadelelere girişen, düşman ve küffar üstüne gazalar yapan, insanları İslam’a çağıran, inanmayanlara keramet gösteren, Türk’ün gönlünde İslam’ın yıkılmaz tahtını sabırla kuran, Türklüğün önüne iman ışığını saçan, neslini Sevgililer Sevgilisi’ne ümmet yapan, 300 kişiyle, Ashab-ı Bedir kadar, Calut'a karşı kıyasıya bir savaş veren, 3000 kişiyle Kaşgar’da, on katı kalabalık bir orduya karşı yürüttüğü çetin harpte âdeta bir “Hakkı Müdafaa” yapan, İslam meşalesini elinde sımsıkı tutup gök kubbeyi inleten “Allah Allah” nidalarıyla savurarak ateşe verdiği küfrün ve batılın gayrimeşru düzeninin külünden Allah’ın tevfik ve inayetiyle iman ve kurtuluş aydınlığının  tomurcuklanmasını sağlayan bir mücahid idi..  

O Satuk Buğra Han ki, cihan içinde gönül baharı, Oğuzda Türk milletinin şanı,

Hak aşığı olanların canı, Ümmet-i Muhammed’in gülü, Türklüğün medarı iftiharı, her daim biçarelerin, mazlumların dili, gönül ikliminde iman dağı olan, Nizam-ı Alem için pusatını giyip zırhını kuşanan mübarek bir zabid idi…

O Satuk Buğra Han ki; Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında asırlardır süren batıl, küfür ve isyan dönemlerini ortadan kaldıran, hak yolcularının başbuğu, gece gündüz Allah yolunda, itikat yolunda, şeriat yolunda mücadele etmekten bir milim geri durmayan, dini rabıtaya değer kazandıran, yeryüzünün ve dönemin padişahı, imanın ruhunun mazharı, Allah’ın ve O’nun alemlere rahmet olarak gönderdiği Resul-ü Ekrem’i Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin dostu, mazlumların yardımına koşan, çaresizlerin ev sevimlisi, sufilerin tacı, gazilerin şehinşahı olan bir mümin idi...

O Satuk Buğra Han ki; Rüstem-Dâstân’ın kolunun kuvveti, Peygamber Efendimizin gözünün nuru Şâh-ı Merdân Hz. Ali’nin (r.a) himmeti, şanı yüce Emir Hamza’nın cesareti ile kâfirleri İslâm’a yani Hak dergâhına yönelten, küfre batmış câhil toplulukları küfür ve cehaletten kurtarıp doğru yola ulaştıran bir veli idi…

O Satuk Buğra Han ki; soyu Afrasiyab bin Besen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nuh aleyhisselama ulaşan, soyunun hakkını vererek Türk'ün damarlarında ezelden beri mevcut olan asaletini İslâmiyet’in sonsuz şerefiyle birlikte daha da göz kamaştırıcı hale getiren, İslâm dinini bir hidâyet fırtınası hâlinde Türkistan'da estiren ve Türk boylarını bir insan seli hâlinde peşine takarak birbirleri arkasından Allah'ın hidâyetine koşturan, Türkistan'da Muhammedi ilerleyişin âdeta ete kemiğe bürünen hali olan, imanı kendine dava yapmış inanç eri bir asilzade idi… 

Ve bunca hakikate rağmen çok vahim bir durum mevcuttur ki, böylesine anlaşılması ve anlatılması gereken yüce bir insan olan Abdülkerim Satuk Buğra Han ve onun İslamiyeti nasıl, hangi şartlarda kabul ettiği ile Kâşgar merkezli kurduğu ilk Türk-İslam devleti hakkında gerçekten de bilgiler ne yazık ki son derece sınırlıdır. 

Abdülkerim Satuk Buğra Han ile ilgili yapılan ilk çalışma, Abdül Gafgar'ın Kâşgar Tarihi'ne ait eseridir, denilebilir. Bu eserin aslı kayıp olduğu için hangi şartlarda yazıldığını ve içeriğini bilememekteyiz. Abdül Gafgar'ın Kâşgar Tarihi'ndeki bilgilerin bir kısmını yaklaşık 4 asır sonra Cemal Karşî (Ebû'l Fazl b. Muhammed) 1282'de Kâşgar'da yazmış olduğu Mülhakatü's-suruh adlı eserinde nakletmiştir.

Abdül Gafgar'ın yazdığı, Cemal Karşî'nin naklettiği bilgilere göre Abdülkerim Satuk Buğra Han, İslamiyeti önce Hazret-i Hızır'dan öğrenmiştir. Daha sonra Sasanîler hanedanına mensup olup Karahanlılar Devleti'ne iltica etmek mecburiyetinde kalmış olan Şehzade Ebü'n Nasr Samani'den Artuç kentinde dinî bilgileri edinmiştir. Onun verdiği bilgiler ile 12 yaşında İslamiyeti benimseyip öğrenen, küçük yaştan itibaren Hak din için mücadeleler veren Satuk Buğra Han’ın İslam’ı kabulü için denir ki, vadide, tekbir sesleri öylesine güçlü çıktı ki taşlar yerinden oynadı, kayalar aşağı yuvarlandı. Kurtlar kuşlar uyandılar ve bu tekbir sesine eşlik ettiler. Bugünden sonra Abdülkerim adını alarak İslam dinini Asya’ya yaymak için gece gündüz çalışan, tebliği eden, savaşan Satuk Buğra Han, babası Tengri Buğra Han’ın Buhara seferi esnasında hayatını kaybetmesi üzerine annesiyle birlikte himayesine girdiği amcası Oğulcak Kadir Han’a karşı 25 yaşında bayrak açarak Müslüman olduğunu resmen açıklamıştır. 

SATUK BUĞRA HAN'IN TAHTA ÇIKIŞINA GİDEN SÜREÇ

Satuk Buğra Han, Müslüman olduğunu açık olarak ilan edip amcasına karşı bayrak açarak ona karşı mücadeleye karar verdi. 

Bir gün yanına iman edenlerden elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegaç Balık adlı beldeye gelince şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Oğulcak Kadir Han ona karşı hemen harekete geçti. Bu sırada, Satuk Buğra Han’ın etrafında bulunan süvari sayısı üç yüze çıktı. İki taraf arasında Fergana Savaşı’nın başlamasını takip eden günlerde Satuk Buğra Han'ın taraftarları bin kişiye yükseldi. 

İlk olarak Atbaşı Kalesi'ni zapteden Satuk Buğra Han, daha sonra üç bin kişilik bir orduyla üzerine akınlar gerçekleştirdiği Kaşgar'a fetih sancağını dikti. Putperest amcası Oğulcak Kadir Han'ın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanan bu mücâdelede Müslüman gönüllülerden de faydalanan Satuk Buğra Han, bu zaferden sonra 26 yaşında Karahanlı Devleti'nin tahtına çıktı. Bu süreçte Kaşgar'ı fethiyle rüştünü ispatlamanın ve tahta çıkmanın verdiği şevkle Börmekik şehrini de fethetti. 

Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin Müslüman olmasına sebep oldu. 70 yıl ülkesini idare etti. Satuk Buğra Han ile birlikte binlerce Türk ailesi de (en az 700 bin) İslamiyeti kabul etti. 

Abdülkerim Satuk Buğra Han, 955'te Kaşgar yakınlarındaki Artuş'ta Hakk'a yürümüş ve burada defnedilmiştir. Bu tarihe kadar Kâşgar ve çevresinde Karahanlı Devleti'ne mensup Türkler veya bu devletin sınırları dışında kalmış yüz binlerce Türk İslamiyeti kabul etmiştir. Bu dönemde O'nun hakkında çok geniş menkıbeler ortaya konuldu. Sonraları bütün menkıbeler "Tezkire-i Buğra Han" adlı eserde toplandı. Zaten Türklerin İslamiyeti kabulü ve Karahanlı Devleti'nin tarihini yazan araştırmacılar da aslında kaynak yokluğu veya azlığından dolayı, çok da belirtmeden, genellikle Tezkire-i Satuk Buğra Han'dan yararlanmışlardır. Tezkire-i Satuk Buğra Han'ın dünya kütüphanelerinde Çağatay Türkçesi ya da Doğu Türkçesi ile kaleme alınmış on bir nüshası tespit edilmiştir. Bunlar: Paris nüshası, Lond-ra nüshası, Rusya nüshası, Berlin nüshası, Taşkent nüshası (dört adet), İngiltere Oxford-Bodleian Kütüphanesi nüshası (üç adet). Tezkire-i Satuk Buğra Han ya da Satuk Buğra Han Destanı gerçekten çok şaşırtıcıdır. Zira Anadolu'da teşekkül eden destanların tamamına yakınını eserde görmek mümkündür. Bunların tamamına yakınını yayımlayan bir araştırmacı olarak konuya bakınca, ayrı bir heyecana kapılmamak mümkün değildir. Zira bu destanı okurken Battal Gazi Destanı'nı, Danişmend Gazi Destanı'nı, Saltık Gazi Destanı'nı hatırlayacaksınız. Gerçekten benzerlik insanı hayretlere düşürecek kadar nettir. Demek ki Anadolu'da teşekkül eden destanların da kaynağı, tıpkı Anadolu insanı gibi Türkistan'dır.

Konu, destan benzerliği ile de bitmemektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki Anadolu'da derlenen pek çok efsanenin kaynağı da Türkistan gibi görünmektedir: Satuk Buğra Han'ın kızları Bubi / Bubiçe Meryem Hatun ve Hediye Türkân Hatun farklı zamanlarda düşmanla karşılaşırlar. Düşmanların kendilerine kötü niyetli bir şekilde zarar vereceğini anlayınca dua edip Tanrı'ya sığınırlar. Yer yarılır, yere girerler. Anadolu'da tarafımızca derlenen Kırk Kızlar Efsaneleri ve Uzun Kızlar Efsanesi de aynen böyledir. Bunlar arasındaki benzerlik tesadüflerin çok ötesinde ve insanı titretecek derecededir.

Tüm bu menkıbelerin bir arada toplandığı Tezkire-i Satuk Buğra Han’ın yanı sıra Satuk Buğra Han dönemi olaylarının işlendiği bir diğer eser ise Tezkire-i Ebû'n Nasr Samanî’dir. Ayrıca Satuk Buğra Han’ı anlatan tüm bu eserleri okumaya başlamadan önce Satuk Buğra Han’ı okumaya karar verenlere önereceğimiz esas kaynaklardan biri, Uygur Türkü Seyfeddin Aziz’in Türkiye’de ilk defa 1990’lı yıllarda Ocak Yayınları tarafından yayımlanan “Satuk Buğra Han” adlı romanıdır. Roman, Karahanlılar’ın Satuk Buğra Han döneminde İslamiyet’i kabul etmelerinin öyküsünü gerçeğe yakın bir kurgusallıkta anlatıyor. Kitaptaki süreci ve diyalogları okuduğunuzda yukarıda ortaya sunulan kanıtların doğruluğuna daha çok yaklaşıyorsunuz. Bu kitapta geçen olaylar serisini okuyan herkes artık Satuk Buğra Han’ın anlatıldığı menkıbelerin toplandığı eserleri okuyup özümsemeye hazırdır. 

Satuk Buğra Han’la ilgili çoğu menkıbenin toplandığı Tezkire-i Satuk Buğra Han ya da Satuk Buğra Han Destanı’nda bu büyük Türk hakanının ruhunun, Miraç’ta Peygamber efendimizle görüştürülmesi hadisesi çok anlamlıdır.

Miraç’ta şanlı Peygamber efendimizin duasına mazhar olan Satuk Buğra Han Türk milletine büyük ülkü ve ideali de aşılamıştır.

Bu ülkü: İlâ-yı kelimetullah davasının müdafii ve savunucusu olmaktı.

Sultan Alparslan ''Biz halis Müslümanlarız'' derken bu ülkünün sevdalısıydı.

Sultan Melikşah bir seferinde Akdeniz’e ulaştığında “Yarabbî, şu uçsuz bucaksız deniz önüme çıkmasa idi adını gidebileceğim yere kadar götürürdüm” derken bu ülkünün cihangiri idi.

Dolayısıyla Türk milleti Satuk Buğra Han’dan itibaren Orta Asya, Hindistan, Afganistan, Mısır, Suriye, Anadolu, Afrika ve Avrupa’da kurmuş olduğu devletlerle Cenab-ı Hakk’ın yüce ismini her tarafa duyurmuştu. Satuk Buğra Han'la başlayan bu kutlu mücâdeleyi Gazneli Mahmud, Tuğrul Bey, İmadeddin Zengi, Muhammed Alparslan, Nureddin Zengi, Melikşah, Baybars, Babur, Enrengzib, Emîr Timur, Kılıçarslan, Berke Han ve Osman Gazi binbir itinayla sürdürdüler. Neticede başta Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım Bayezid, Fatih, Yavuz ve Kanuni olmak üzere yine bu ideal ve aşkla çalışarak Hak mücadelesini başarıyla yürüttüler, Cenab-ı Hakk’ın yüce ismini her tarafa duyurmakla kalmayıp her tarafa ezberlettiler. 

Bunlar hiçbir zaman birbirlerini yüceltmediler. İslam’ı yücelttiler. İslam ahlakını tavsiye ettiler. Hepsi o ulvi yolun aciz bir ferdi gibi gayret gösterdiler.

İşte bu kutlu menzilin başlatıcısı Abdülkerim Satuk Buğra Han'dır. Yüce Hakan, Türklerin kitleler halinde İslamlaşmasına imzasını atarak bir büyük milletin geleceğini aydınlattığı gibi hak dinin de seyrini ve kaderini değiştirdi. Zira hak din İslâm'ın lehine büyük değişmeler olmuş, gerek medeniyet gerekse siyasî ve askerî alanlarda İslâm dini müstesnâ bir siyasî güç hâline gelmiştir. 

Cennet-i mekân Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslâm alimi gelip, İslâmiyet’i doğru olarak anlattılar ve İslâm’ın ışığını yaymaya çalıştılar. 

96 yaşına kadar hak din için gece gündüz koşturmuş, Türk denince akla İslâm’ın, Müslüman denilince de Türk ulusunun akla geldiği bir kutlu silsileyi başlatan şahsiyet olarak tarih sahnesindeki yerini almış olmanın şerefine nail olan Satuk Buğra Han, 955'te Kaşgar yakınlarındaki Artuş'ta dâr-ı bekâya irtihal etti. Kalbi pûr-nûr, mekânı cennet, makâmı âli olsun…

Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın ardından yazılmış olan ve Yüce Hakan'ın Hz. Sultan olarak zikredildiği şu koşuk ile Satuk Buğra Han'ı yâd etmiş olalım:

Atuş denen güzel yurt,

Pazartesi pazarı var 

Garipleri kollayan,

Hz.Sultan mezarı var.

Hz.Sultan tuğ alem,

Elinde kılıç kalem.

Ağlamayın çocuklar,

Geçip gidiyor alem.

Ve sözümü şu dua ve temennilerle noktalamak istiyorum:

 

Allah, Hazret-i Ömer gibi, Halid Bin Velid (r.a.) gibi, Tarık bin Ziyad gibi, Selahaddin Eyyubi gibi, Alp Arslan gibi, Nureddin Zengi gibi, Kılıç Arslan gibi, Rüknüddîn Baybars gibi, Abdülkerim Satuk Buğra Han gibi, Gazneli Mahmud gibi İslâm Serdarlarının heybetini, yolumuza tuttukları ışığı bizlerden eksik etmesin!

 

Kurban olduğum Kadir Yaradan Gazze’nin, Kudüs’ün, Arakan’ın, Keşmir’in, Bosna’nın, Moro’nun, Kerkük’ün, Yemen’in, Urumçi’nin, Lübnan’ın, Patani’nin, Kosova’nın, Belucistan’ın, Kırım’ın ve daha pek çok mümin ve mazlum coğrafyanın adalet ve hürriyet beklediği şu günlerde içimizden yeni Ömer’ler, Halid’ler, Tarık’lar, Selahaddin’ler, Alparslan’lar, Nureddin’ler, Kılıçarslan’lar, Baybars’lar, Abdülkerim’ler çıkarsın inşAllah…

 

Selâm ve dua ile…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve salihlimanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.