Medeniyetlerin beşiği Anadolu'nun en köklü şehirlerinden biri olup tarihî devirlerde de gerek sosyal ve gerekse kültürel yönleri ile ayakta durabilmiş olan Manisa'nın tarih kokan toprakları beş bin yıllık geçmişin izleriyle ve eşsiz kültür eserleriyle doludur.
Manisa dolaylarının M.Ö. III. bin yılda birçok yerleşime sahne olduğunu son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar ortaya koymuştur. Ayrıca, günümüzde Saruhanlı ilçesi sınırları içinde kalan Alibeyli, Araplı, Hacırahmanlı ve Halitpaşa'da elde edilen "siyah cilalı" buluntular M.Ö. IV. bin yıla; Nuriye ve Ulucak'taki "kaba cilalıları" M.Ö. V. bin yıla tarihlendirilmektedir.
Magnesia'nın M.Ö. II. bin yılına ilişkin bilgileri yazılı kaynaklarda yer almıştır. Plinius, Magnesia'nın 'Sipyleum' diye adlandırıldığını, ama daha önceleri 'Tantalis' denildiğini belirtmiştir.
Antik Çağ yazarlarından Aristoteles ve Cicero'nun anlatımlarına bakılırsa, Tantalis kentinin bir yer sarsıntısıyla yıkıldığını, sular altında kaldığını, yerine Sipylos kentinin kurulduğunu anlıyoruz. Sipylos kentinin Frigler tarafından kurulmuş olabileceği üzerinde duruluyor. Bölgede Friglerin ve Lidyalıların egemenlik kurduğu yıllarda, Manisa tarihinde yeni bir dönemin başladığını anlıyoruz. Bu dönemde Tantalis ya da Sipylos kentleri anılmıyor; karşımıza "Sipylos yanındaki Magnesia" yani 'Magnesia ad Sipylum' kenti çıkıyor.
Magnesia adı Thesselia'da Pelion Dağı'nda oturdukları söylenen Magnetlere bağlanıyor. Magnesia'nın Magnetler tarafından kuruluşu söylence bağlamında dile getiriliyor. "Magnesia'nın, eski Tantalis ve Sipylos kentlerinden 5 km daha uzakta ve vadide kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Magnesia; Lidya, Pers, Makedonya (Büyük İskender ve Diadokhlar devirleri), Pergamon (Bergama), Roma ve Bizans egemenliği altında kalmıştır. Manisa dolaylarında Hititlerin ve Friglerin etkisi görülmüştür. Kaya mezarlarının varlığı, Frig etkisinin buralara uzandığını gösteriyor.
Manisa'nın Tarihi Devirleri:
Etiler Devri (M.Ö. 1450-1200):
Etiler çok eski yıllarda (M.Ö. 3000 yıllarında) Ana yurdumuz Orta Asya'dan kuraklık sebebi ile göç ederek Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdir. Anadolu'da büyük Eti Imparatorluğunu kurmuşlar, daha sonra Batı Anadolu'yu da alarak Ege kıyılarına kadar gelmişlerdir. Batı Anadolu'ya akınlar düzenleyerek kendilerine karşı yapılan başkaldırıları durdurmaya çalışan Hititlerin yazılı metinlerinde bu akınların yağmaya dönük olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Hitit Büyük Krallığı döneminde “Hitit Hiyeroglifleri” Batı Anadolu'ya yayılmış olması muhtemeldir. Batı Anadolu Beylikleri üstüne Hitit yazılı kaynaklarında rastlanan bilgiler tam ve kesin değildir.
İzmir sınırları içinde bulunan Kemalpaşa'daki Karabel anıtı, Manisa sınırları içinde bulunan Spil dağının kuzey yamacında Akpınar mevkiinde bulunan Anadolu'nun en büyük kadın tanrıçası Kybele (Kibele) kaya kabartması anıtı ile Kemalpaşa ilçesinde bulunan Karabel kaya kabartması Etiler devrinden günümüze kadar ulaşmış tarihi eserlerdir.
İyonlar Devri:
Etilerden sonra Manisa'yı, M.Ö. İkinci binin son yarısında Yunanistan'dan Ege kıyılarına göç eden Akaların, İyonlar’ın ve Eollar'ın ele geçirip birinci binde buralarda büyük rol oynadıkları bilinmektedir. İyonlar ve Akalar Ege kıyılarında M.Ö. 100 yıllarında yaşamışlardır. Kaikos (Bakırçay) dan Büyük Menderes'e kadar olan kısma da İyonya adı verilmiştir.
Frikyalılar Devri:
Eti devleti M.Ö. XII. yüzyıl başlarında yıkılınca, bir kısmı Orta Anadolu'da kurulan Frik devletinin egemenliğini kabul etti. Böylece Frik devleti büyüdü. Ege kıyılarına kadar gelerek sınırlarını genişleten Frikyalılara ait Manisa ile ilgili masal kabilinden de olsa yazılı vesikaların anlattığı bazı bilgilere sahibiz.
Spil dağının kuzey doğu eteklerinde bulunan Tantalos Kalesi (Yarık Kaya), Frikya kralı Tantalos'a aittir. Tantalos'un mezarının İzmir'de Yamanlar dağında bulunması da Friklerin Ege sahillerine geldiğini gösterir bir delildir. İl merkezinde Çaybaşında bulunan Niobe (Ağlayan Kaya) miti de yine Frikyalılar devrinden kalmıştır. Niobe Frikya kralı Tantalos'un kızıdır. (Bu mitler Turizm bölümünde anlatılmıştır). Bazı Yunan tarih yazarlarına göre Manisa Şehrinin kurulmasında o zamanlarda Batı Anadolu'da yaşamış olan Kral Tantalos ve kızı Niobe'nin de rolü olmuştur. Tantalis kenti ile mitolojik kişiliği ve tarihsel kimliği örtüşen Kral Tantalos adı arasında bir bağ kurulabileceği üzerinde duruluyor. Tantalos, kızı Niobe, oğlu Pelops mitolojik kişilikleri ile karşımıza çıkıyor. Niobe / Ağlayan Kaya doğal anıtını, Pelops Tahtını Spil Dağı'nda görebiliriz.
Manisa dağına Spil adının verilmesi de yine bu devre rastlar. Frikya kralı Menos'un kızı olan Sibel'in bu dağa atılarak vahşi hayvanlar tarafından büyütülmesinden dolayı bu ad verilmiştir.
Sard'lar Lidya devletini kurunca Egede Frikyalılar egemenliklerini kaybetmeye başladılar. Nihayet M.Ö. VI. yüzyılda Perslerin (İranlıların) Anadolu'yu istilası ile Frikya devleti ortadan kalktı.
Frigyalılardan sonra Lidyalıların Sart başşehir olmak üzere Ege bölgesine hâkim oldukları bilinmektedir.
Lidyalılar devri:
Menderes ve Gediz vadileri Lidya’nın merkez alanını keşkil eder. M.Ö. VII. yüzyılda bu alanda eski Anadolulularla Trakya'dan gelen muhtelif boy halk oturuyordu. Bunlardan Sard'lar Sardenya'ya giderek Lidya devletini kurdular. İlk kralın adı Atis olduğu için bundan sonraki gelenlere de Atiler sülalesi denildi. Bu sülâlenin ikinci hükümdarı Lidüs memleketi kendi adına izafeten Lidya adını verdiği için buradaki halka Lidyalılar adı verilmiştir. Başkent bilâhare Sard adını alan Asova (Asya) şehri idi.
Atiler'den sonra hükümdarlık Heraklit sülâlesine geçti. Heraklit sülalesinin son hükümdarı Kandol Tirhan (Tire) beyi Giges tarafından öldürülünce Giges hükümdar oldu. Bu sülâleye de Mermnat'lar veya Şahin Krallar sülalesi denildi. Giges Lidya'nın en büyük ve en ünlü hükümdarlarındandır. Ekonomi ve kültür alanında Lidya'yı kalkındırmıştır. Efes'ten başlayarak Sart'tan geçen Uşak Ankara üzerinden Anadolu'ya ulaşan Kral yolunu elinde tutarak Lidya'yı dünyanın en önemli bir ticaret merkezi yaptı. M.Ö. 665’te Manisa'yı ve yöreseni alarak sınırlarını genişletti.
M.Ö. 660’da Kimmerler'in istilasına uğradılar. Giges ikinci hücumda yenilgiye uğradı ve M.Ö. 652’de öldü. Lidya baştan başa yağma edildi ve yıkıldı. Giges'in oğlu Ardis, Asurluların yardımı ile başa geçti. Kimmerler'in Lidya'dan çekilmeleri üzerine Sadiyates ve Aliyates zamanlarında gelişme göstererek eskisinden daha ünlü bir ticari merkez haline getirilmiştir. Dünya tarihinde ilk defa madeni parayı basarak ticarî hayatı kolaylaştırmışlardır.
Şahin kralların en ünlüsü Krezüs zamanı Lidya'nın en yüksek devridir. Sınırları kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, Doğuda Kızılırmak ve Toroslar, batıda Ege denizi idi. Lidya devleti halkının zenginliği o zamana kadar örneği görülmemiş bir dereceyi buldu. Bütün bu ihtişama rağmen ordu para ile tutulmuş askerlerle dolu idi. İranlıların hücumuna uğrayan Krezüs'ün askerleri Kyros’un ordusu karşısında M.Ö. 546 da yenildi. Krezüs esir oldu. Sart'ın düşmesi ile de Lidya devleti ortadan kalktı. Böylece bütün batı Anadolu da İranlıların eline geçti. Lidya topraklarını iki Satraplığa (Valiliğe) ayırdılar. Birinin merkezi Sart, diğerinin de İskalafon'du. Artık başta Batı Anadolu olmak üzere tüm Anadolu tamamiyle bir İran Satraplığı (Eyalet) haline gelecekti.
Başkent Sart'ın harabeleri bugün halâ mevcuttur. Amerikalılar tarafından yapılan kazılar Lidya tarihini aydınlatacaktır. Marmara gölü kenarında Bintepelerde bulunan kral mezarları da henüz açılmış değildir. İl içinde bilinen Lidya şehirleri şunlardır:
Magnesia (Manisa). Philadelphia (Alaşehir). Saittai (Sidas), Gordos (Gördes), Silandos (Selendi).
İranlılar (Persler) devri (M.Ö. 546-333):
M.Ö. 546’da başkent Sart'ın düşmesinden sonra Batı Anadolu ile birlikte bütün Anadolu, II. Kyrus'un egemenliği altına girmiş oldu. Yönetimi ise genel vali ve valiliklerle yapılıyordu. Batı Anadolu şehirleri zaman zaman egemenlikleri için isyan ettiler. Bunu önlemek için Pers imparatoru Dara, Yunanistanı egemenliği altına almaya karar verdi ise de başarı sağlayamadı. Kerkes Plate savaşında (M.Ö. 479) da yenilgiye uğrayınca Ege bölgesine ve İyonya'ya müdahaleden vazgeçti. İçte kalan Manisa ve diğer Lidya şehirleri yine İranlılara bağlı kaldı. Bu durum M.Ö. 334 yılına, İskender'in Anadolu'ya geçişine kadar devam etti. İranlıların hâkimiyeti bir buçuk yüzyıl devam ettikten sonra M.Ö. 330’da da İskender'in zaferi ile Pers imparatorluğu ortadan kalktı.
f) Makedonyalılar devri: İskender ve sonrası (M.Ö. 334-133): Makedonya kralı İskender M.Ö. 334 de Çanakkale boğazını geçerek Batı Anadolu'yu fethe başladı. Sard'ı aldıktan sonra Efes'e gitti. Manisa gibi iç şehirlerden Persleri çıkarmak için de askerler gönderdi. Efes'ten Milet'e, buradan da Halikarnas'a gitti. Böylece Batı Anadolu İranlılardan kurtularak İskender'in egemenliği altına girdi.
İskender Frikya devleti başkenti Gordiyon (Eskişehir)'u, Ankara'yı aldı M.Ö. 333’te Suriye'de Pers hükümdarı Dareyos ile çarpışarak yendi. Pers İmparatorluğu da böylece sona erdi.
İskender Anadolu'yu satraplıklarla yönetmiştir. Manisa yöresinin satraplık merkezi Sart idi. Diğer şehirler buraya bağlanmıştı.
İskender M.Ö. 323’te ölünce Satraplıklar yeniden bölündü. Lidya'yı satrap Menandros aldı. Sonradan yapılan savaşlar Ege kıyısı satraplıklarını zayıflattığı için M. Ö. 301’de Antigonos'un ölümü ile de Büyük İskender İmparatorluğu Anadolu'da kesin olarak yıkıldı.
Bu yıkılıştan sonra Ege'de Lüsimahos devleti kuruldu. Doğuda kurulan Selewkos devleti batıya doğru sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşta başarı kazanınca Lüsimahos devleti de yıkılarak Ege bölgesi Selevkos devletinin egemenliği altına girdi.
İskender İmparatorluğu'nun yıkılması ile Ege bölgesinde kurulan en önemli devlet Bergama Krallığı’dır.
9) Bergama Krallığı devri: (M.Ö. 283 -133): Lüsimahos'ün ölümünü takip eden ka-rışıklıklar içinde Bergama'da küçük bağımsız bir devlet kurulmuş, Bergama da bu devletin başkenti olmuştur. Attalos I. kral ünvanını alarak 44 sene hükümdarlık etmiştir. Bugünkü Alaşehir'i kurarak adına izafeten Philadelphia denilmiştir.
Kral Eumenes'in zamanında Batı Anadolu'nun büyük bir kısmı Bergama Krallığı’nın egemenliğini tanımıştır. Kral Attalos krallığını ve bütün hazinelerini bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bıraktığı için M.Ö. 133 tarihinden itibaren ilimiz bölgesi de Roma egemenliği altına girmiştir.
Romalılar devri (M.Ö.133 - M.S.395):
Romalılar Küçük Asya'yı almak zorunda idiler. Kara orduları M.Ö. 190’da Çanakkale Boğazı’nı geçerek Manisa ovasında Selevkos imparatoru Antiokhos'u yenilgiye uğrattı. Batı Anadolu Romalılara kalmışsa da yönetimi Bergama krallığına bırakarak geri çekildiler. Bergama kralı Attalos III. ün ölümünden sonra Batı Anadolu yöresi kesin olarak Romalılara geçmiştir. Asıa adında bir eyalet kurarak yönetimini valilere bırakmışlardır. Bu devrede Sart ve Philadelphia (Alaşehir) yı dini bir şehir merkezi olarak görmekteyiz. M.S. 17’de ki zelzelede Manisa'nın harab olup yeniden imar edilmesi de bu devreye rastlar.
Manisa Arkeoloji Müzesi'nde, Roma dönemine ait çok sayıda eser sergilenmektedir. Sart'ta, günümüze kadar ulaşan görkemli yapılardan, Artemis Tapınağı ve Gymnasium, Roma dönemine ait olup, her yönüyle İmparatorluğun zenginliğini, gücünü ve buraya verdikleri önemi gösterirler. Theodosius ölüm döşeğinde verdiği bir kararla, 395 yılında devleti iki oğlu arasında paylaştırdı. Doğu büyük oğul Arcadius'a, batı ise, Honorius'a verildi. Doğu Roma İmparatorluğu, daha sonra Bizans Devleti'ni meydana getirmiştir.
Bizanslılar devri:
Roma imparatorluğu 395 yılında ikiye bölününce Doğu Roma İmparatorluğu Bizans imparatorluğu olarak adlandırılmıştır. Bu parçalanmadan sonra İlimiz de Bizans İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır.
Bizans Devleti içinde yer alan Manisa kenti de Hıristiyanlık döneminde yeni dini ilk benimseyen kentlerden ve daha sonraları ise, önemli piskoposluk merkezlerinden biri olmuştur. 7. yüzyılın başlarında Sasaniler'in bölgeye yaptıkları akınlar ile daha sonra aynı yüzyılın ortalarında Emevi Halifesi Muaviye bin Ebu Süfyan'ın ve 8. yüzyılın başlarında ise, Emevi serdarı Velid'in İstanbul'u fetih amacıyla bölgeye yaptıkları seferler sırasında, Manisa zayıf bir konumda olmakla beraber, kent bir Bizans kalesi olarak varlığını sürdürebilmiştir.
780-840 yılları arasında İkonaklazm denilen süreçte Manisa, Anadolu'nun diğer Hıristiyanlık kentleri gibi huzursuz bir dönem geçirmiş, bu yıllarda ikinci bir sorun olarak salgın hastalıklar baş göstermiş, halk perişan olmuştur.
26 Ağustos 1071'de gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Romanos Diogenes, Alp Arslan'a yenildi ve esir düştü. Böylece doğu Anadolu'da yeni bir Türk Devleti egemenlik kurmaya başladı. II. Andronikos zamanında da Germiyanoğulları Philadelpheia (Alaşehir) 'yı kuşattılarsa da Kalan ücretli askerleri şehrin düşmesini önlediler. Zaman zaman Alaşehir, Türklerle Bizanslılar arasında bir savaş konusu olmuştur.
Latinler'in 1204 yılında İstanbul'u işgal etmesiyle Bizans yönetimi İznik (Nikaea)'de yeni bir imparatorluk merkezi kurdu ve Manisa bu merkeze bağlandı. Bu devirde, İmparatorluğun darphane ve hazinesinin bulunduğu ekonomik ve özellikle stratejik yönden devletin en önemli kentlerinden biri durumuna geldi. İznik İmparatoru III. Ioannes Ducas Vatatzes zamanının çoğunu Manisa'da geçirmiş, Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus'u, Manisa'da ağırlamıştır. İmparator 1254 yılında, Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüştür. Ancak mezarının yeri bu tarihe kadar belirlenememiştir. G.Ostrogorsky, Vatatzes'in iyiliklerinden dolayı ölümünden yarım yüzyıl sonra aziz ilan edildiğini yazar.
Bizans İmparatorluğu 1453’te İstanbul'un alınması ile ortadan kalkmışsa da, İmparatorluğa bağlı şehirler önce beylikler tarafından, daha sonra da Osmanoğulları tarafından alınarak sınırları daraltılmıştır.
Romalılar zamanında yapılan idari bölüm aynen korunmuştur. Sart, Lydia eyaletinin yine merkezi olduğu gibi, Manisa, Alaşehir, Akhisar şehirleri önemli şehirlerdendi.
Manisa şehrinde bulunan dış kale surları, Alaşehir’deki şehir surları ve şehir içindeki bir kilisenin üç ayağı Bizanslılar devrinden günümüze gelmiş eserlerdir.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin sınırlarına uç boyu niteliğinde yerleştirdiği Türkmen boyları; Bizans İmparatorluğu'nun gücünü hızla yitirdiği Palaiologoslar devri içinde, özellikle 1261/1282 yıllarında, VIII. Mikhael Palaiologos'un döneminde, Manisa'yı elde etme girişimlerinde bulunmuşlardı. Daha sonra, Harzim Beyleri'nden olan ve Selçuklular'ın uç beyi olarak Manisa ve yöresindeki Gediz Vadisi'ne egemen olan Saruhan Bey tarafından 1313 yılında Bizanslılardan alınan Manisa, Türk egemenliğinde seçkin bir şehir konumuna yükselerek varlığını sürdürmüştür. Saruhanoğulları Beyliği'nin başkenti olarak tarih sahnesine yeni bir kimlikle çıkmıştır. Özellikle Saruhanoğlu Muzafferettin İshak Bey dönemindeki başkent Manisa, anıtsal yapılarla donatılmıştır.
Saruhanlılar devri (1313-1410):
Saruhanlılar devrini anlatmadan önce Anadolu Selçuklu İmparatorluğundan kısaca bahsetmemiz gerekir. Kutulmuş oğlu Süleyman Bizanslılarla muhtelif çarpışmalardan sonra bir imparatorluk kurdu (1077-1308). Batı Anadolu'nun mühim bir kısmını da ele geçirdi. Haçlı seferleri ve uzun savaşlar Anadolu Selçuklu İmparatorluğu’nu zayıflatmıştı. Memleketi Batı Anadolu'da Türkmen Beyleri, Orta ve Doğu Anadolu'da ise İlhanlılar'ın valileri yönetiyordu. Bu zayıflıktan faydalanan Türkmen Beyleri kendi beyliklerini ilân ettiler. Manisa yöresinde Saruhanoğulları, Balıkesir yöresinde Karesioğulları, Kütahya yöresinde Germiyanoğulları, Aydın bölgesinde Aydınoğulları birer egemen beylik kurdular.
Bir aşiret ve uç beyi olan Saruhan bey 1313 tarihinde Manisa'yı alarak Beyliğine başkent yaptı ve kendi adı ile anılan beyliği kurdu. Kardeşi Cuğa Bey'e Demirci yöresini, diğer kardeşi Ali Paşa'ya da Nif (Mustafa Kemal Paşa)' in yönetimini verdi. Bu sıra bugünkü ilimiz sınırları içinde üç beylik vardı. Kuzeyde Gelenbe Karesi Beyliği’ne, doğuda Alaşehir ve Sart Aydınoğullarına, Kula ise Germiyanoğullarına bağlı idi.
Cuğa beyin ölümünden sonra Demirci, Saruhan Bey'in oğlu Devlethan, onun ölümünden sonra da Yakub Çelebi tarafından; Gördes de Budak Paşa tarafından yönetilmiştir.
Saruhan beyliğine ait şehirler şunlardır: Adala, Akhisar, Demirci, Gördes, Gördük, Ilıca (Turgutlu). Kayacık, Manisa, Marmara, Menemen, Menemen Güzelhisarı, Nif, Mendehorya.
Saruhan Bey zamanında denizciliğe önem verilerek bir savaş filosu kurulmuştur. 1334 yılında Aydınoğulları ile 270 gemilik bir filo ile Yunanistan'a bir sefer yaptılar. Saruhan gemilerine kumanda eden Saruhan Bey'in oğlu Süleyman bey bu seferde esir düşmüşse de sonradan serbest bırakılmıştır. İkinci bir Trakya seferinde Süleyman Bey öldü (1345). Bir yıl sonra da 1346’da babası Saruhan Bey öldü ve Manisa'ya gömüldü. Türbesi Muradiye Camii batısındadır.
Yerine oğlu İlyas Bey Bey oldu (1346 - 1357). Bizanslılarla dost geçindi. Osmanoğullarının kuvvetlendiği ve sınırlarını genişlettiği bir devre olduğu için İlyas bey sefere çıkamadı. Mezarı belli değildir.
İlyas Bey'in ölümünden sonra yerine oğlu İshak Çelebi Bey oldu (1357-1388). Osmanlılarla dost geçindi. Saruhan beyleri içinde en çok eser yaptıran bir Bey olarak tanındı. İl merkezindeki Ulucami (1367), Mevlevihane (1369). Ulu Cami Medresesi (1378) ve Çukur Hamamı İshak Bey zamanında yapılmış eserlerdendir. Türbesi Ulu Cami ile Medrese arasındadır.
İshak Çelebi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Hızırşah (1388-1390), onun yerine de Orhan Bey oldu. Yıldırım Bayezid 1390’da Manisayı alarak Bey sancağı yaptı. Ankara Savaşı'nda Timur başarı kazanınca Orhan Bey'e Saruhan Beyliğini geri verdi. Orhan 17 Ağustos 1402’de Manisa'ya gelerek tekrar bey oldu. Bir müddet sonra Hızır Şah'ın tekrar bey olduğunu görüyoruz. Çelebi Mehmet 1410’da Manisayı alarak Saruhan beyliğine kesin olarak son verdi.
Osmanlı İmparatorluğu devri (1410- 1919):
Hitit, Lidya, Roma ve Bizans gibi tarih boyunca çok sayıda uygarlığın merkezinde yer aldıktan sonra Saruhanoğullarına başkentlik yapan Manisa, en son Yıldırım Bayezid devrinde 1391 yılında Alaşehir ve Sard’ın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle ilk kez Osmanlı otoritesiyle tanışmasına rağmen 1402’de patlak veren Ankara Savaşı'nda Yıldırım'ın Timur'a yenilmesinden sonra Timur Alaşehir, Sart, Manisa üzerinden İzmir'e kadar gelerek Osmanlı'nın kurduğu birliği bozarak buraları yine eski beylerine geri vermişti. Çelebi Mehmed 1410'da Manisa'yı ikinci defa alınca kesin olarak Osmanlıların eline geçti. II. Murat zamanında da Alaşehir ve yöresi Osmanlılara katılmıştır.
Türkler tarafından Filadelfiya Alaşehir, Tiyatri Akhisar olarak değiştirildi.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah çocuklarının yetiştirilmesi için önemli bir il merkezi olan Manisa, Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyaset merkezlerinin başında gelen bir sancak merkezi olarak adını duyurmuş, 1437-1595 tarihleri arasında Osmanlı şehzadeleri tarafından yönetilmiştir. Ünlü padişahlardan II. Murad, Fatih, Kanuni, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed Saruhan Sancakbeyi olarak görev yaptıktan sonra buradan tahta çıkmışlardır. Bu önemli dönemde şehir, anıtsal yapılarla donatılmış, Batı Anadolu'nun en önde gelen siyaset, eğitim ve kültür merkezi durumuna gelmiştir. Bundan dolayı da "Şehzadeler Şehri" adıyla anılmıştır.
Şehzadeler Manisa'ya bir hayli eser kazandırmışlardır. Kültür ve ilim bakımından da üstün bir şehir olan Manisa'da bir çok ünlü kişilerin yetiştiğini görmekteyiz. II. Murad zamanında 1445’te yaptırılan Manisa sarayı; İshakiye, Alibey, Çaşnigir, Hatuniye, Muradiye, Sultaniye Medreseleri; Hafsa Sultan'ın yaptırdığı Darüşşifa; Ali Bey (1421). Çaşnigir (1474), Hacıyahya (1474), İvazpaşa (1484), Hatuniye (1490), Sultan (1522), İbrahim Çelebi (1549), Lalapaşa (1569), Dilşikâr (1574), Muradiye (1586) camileri bu devirde yapılmış eserlerdendir. Diğer eserlerden han, hamam, imaret ise toplam olarak bir hayli kabarıktır.
Şehzade Mehmed'in 17 Ocak 1595 yılında Manisa'dan ayrılmasının ardından buraya şehzade tayini geleneğine son verilmiş, kentin İstanbul ile olan hanedan bağı kesilmiştir. Bu durum kent gelişmesine pek çok olumsuz etki yapacak, en azından Sultani yapılaşmanın da sonu olacaktır. Manisa 17. yüzyılda, 16. yüzyılın gelişme ivmesi ile canlılığını korumuşsa da, 18. ve 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun kaybettiği topraklarda yaşayan halkın, Batı Anadolu'ya göç etmeleri, ortaya çıkan yönetimsel ve ekonomik sorunlarla birlikte, Manisa yöresinde ortaya çıkan ayaklanmalar, sınırlardaki savaşlar, kenti etki alanı içine almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Manisa'ya gelen göçmenler, nüfusu % 66 oranında arttırmışlar.
19. yüzyılda ekonomik gelişmeye ve kent nüfusundaki artışa rağmen, yapılaşma bu oranda olmamış, kent bakımsız kalmıştır. Bu yüzyılda Manisa'da Hacı Mehmed Ağa bir han, Karaosmanoğlu iki kütüphane yaptırmış, iki medrese, bir idadi ve bir tekke inşa edilebilmiştir. 1213 yılı Manisa Şer'iyye-Sicil kaydına göre (1798), Manisa'da altı saat süren bir yangın sonucu, birçok mahalleler, dükkanlar ve mescitler yanmıştı. Yapılaşması duran kent, böyle felaketler sonucu mevcut varlıklarını da kaybetmekteydi.
Türk Kurtuluş Savaşı'nda Manisa (26.5.1919 - 8.9.1922):
Yunanlılar Mondros műtarekisinin 7. maddesine dayanarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal ettikten sonra çevre il ve ilçeleri de iş-gale başladılar. Bu arada 26 Mayıs 1919 günü öğleye doğru herhangi bir karşı durma ile karşılaşmadan Manisa'yı işgal ettiler. Kemalpaşa üzerinden giden kuvvetler tarafından da 29 Mayıs 1919'da Turgutlu işgal edildi. Manisa'da bulunan Yunan birlikleri 5 Haziran 1919'da Akhisar'ı, Turgutlu'da bulunan birliklerde aynı gün Ahmetli'yi işgal ettiler.
Yunan birlikleri muharebe yapmaksızın 24 Haziran 1920’de Kırkağaç'ı aynı gün akşamı da Soma'yı işgal ettiler. Diğer taraftan 24 Haziran 1920 de Salihli, 25 Haziran 1920'de Alaşehir, 28 Наziran 1920’de Kula, 18 Ağustos 1920'de de Demirci ilçeleri işgal edildi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'da örgütlenmesi yavaş yavaş sonuçlarını vermeye başlamış; artık Yunan ordusu için çarklar tersine dönmüştür. Gittikçe büyüyen Türk direnişi karşısında Yunan istilacılar bocalamaya başlamıştı. Arka arkaya yaşanan I. İnönü, II. İnönü, Sakarya savaşlarından sonra Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Savaşı’nda da büyük bir yenilgiye uğrayan Yunan ordusu İzmir'e doğru kaçmaya devam ediyordu. Geride bıraktıkları şehir ve kasabaları yakıp yıkan Yunan ordusu nihayet 9 Eylül 1922’de İzmir'de denize döküldü.
Manisa 8 Eylül 1922'de kurtarıldığında kent adeta bir "yangın yeri" görünümündeydi. Cumhuriyet ile birlikte, Manisa da yeni tarihi süreçteki yerini almıştır. 1923 yılında bütün mutasarrıflıkların vilayet sayılması üzerine Saruhan Sancağı da vilayet kimliğini almış, 1927'de 'Saruhan' adı 'Manisa' olarak değiştirilmiştir.
ATATÜRK Manisa'da:
Atatürk Manisa'ya iki defa ziyarette bulunmuş olup ilk ziyaretini 26 Ocak 1923’te gerçekleşmiştir. İstasyonda büyük bir karşılama töreni yapılmış ve aynı gün özel bir trenle İzmir'e hareket etmiştir.
10 Ekim 1925’te ikinci defa Manisa'yı şereflendiren Atatürk aynı gün belediye balkonundan halka bir söylev vermiştir.