Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu

Gündem 17.11.2025 - 01:31, Güncelleme: 17.11.2025 - 01:31 113 kez okundu.
 

Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu

Ege Çevre Platformu’nun (Ege Cep) başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu. Yaşam savunucuları birlikte mücadele vurgusu yaptıkları buluşmada, "Doğa için adalet mücadelesini yükseltiyoruz" mesajı verdiler.
Ege Çevre Platformu’nun (Ege Cep) başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu. Yaşam savunucuları birlikte mücadele vurgusu yaptıkları buluşmada, "Doğa için adalet mücadelesini yükseltiyoruz" mesajı verdiler. Ege Çevre Platformu’nun başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, ikinci durağı olan Salihli’de çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve yaşam savunucusu bir araya geldi. Doğa talanına karşı birlikte mücadele vurgusu yapan yaşam savunucuları, Ekoloji Kervanı'nın adaletsizlikler karşısında toplumsal umudu yeniden yükselttiğini belittiler. Salihli Çevre Derneği’nin ev sahipliğinde; Turgutlu Çevre Platformu, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, TEMA, Soma Sosyal Haklar Derneği ve yaşam savunucularının katılımıyla Milli Birlik ve Demokrasi Meydanında gerçekleştirilen etkinlik miting havasında geçti. Buluşmada, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Salihli Çevre Derneği ve EGEÇEP'in kurucularından Hakkı Uysal anıldı. Salihli'nin ve bölgenin sorunlarından olan JES'ler, kuruyan Marmara Gölü, Gediz Nehri'nin kirliliği, Çaldağı Nikel Madeni ve diğer bölge sorunları dile getirildi. “Doğayı korumak anayasal bir hak toplumsal bir sorumluluktur” Etkinliğin açılış konuşmasını Salihli Çevre Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Durmaz yaptı. Durmaz, ”Ege Bölgesi, Manisa ve Salihli tarımıyla, su kaynaklarıyla, Tarihsel ve kültürel değerleriyle ülkemizin en önemli yaşam alanlarından biridir. Ancak son yıllarda bölgemiz jeotermal faaliyetler, enerji yatırımları, taş ocakları, plansız sanayileşme, su kirkliliği ve doğayı tahrip eden diğer uygulamalar nedeniyle ciddi tehdit altındadır. Bu tehditler sadece doğal yaşamı değil aynı zamanda Manisa ve Salihli halkının sağlığını, geçim kaynaklarını, tarıma elverişli topraklarını ve geleceğini doğrudan etkilemektedir. Bizler Manisa ve  İlçelerinde faaliyet gösteren Çevre Dernekleri olarak; Yaşam hakların yok edilmesine, İnsan sağlığını hiçe sayan uygulamalara, Toprak ve su kaynaklarımızın kirlenmesine, Doğayı geri dönüşü olmayan şekilde tahrip eden projelere karşı birlikte mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz. Doğayı korumak anayasal bir hak toplumsal bir sorumluluktur. Temiz hava, temiz su, sağlıklı toprak ve yaşanabilir bir gelecek için dayanışma içinde hareket etmeye devam edeceğiz “dedi. “Bu dünya bizim: İklimi değil sistemi değiştir “ Doğa İçin Adalet Kampanya Grubu, Ekoloji Birliği, Halkın İklim Kanunu Kampanya Grubu, İklim Adaleti Koalisyonu, Toprağımızı Vermiyoruz Kampanya Grubu ve EGEÇEP adına basın açıklamasını EGEÇEP Eşsözcüsü Derya Lim gerçekleştirdi.                                                                                                                 Lim yaptığı açıklamada, ”Bugün, Brezilya’da, iklim krizi ile mücadele sözü veren devletlerarasında COP 30 müzakereleri sürerken, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan ise aynı cümleyle sokaklarda: Bu dünya bizim! Dünya halkları şu soruyu soruyor: Kimin için büyüyoruz, kimin için yaşıyoruz, ne için ölüyoruz?  İklim krizi doğal değil, politik bir kriz. Krizin nedenini ekosistemin kendi varoluşuna ya da bireylerin yaşam tarzına bağlayanlar, doğayı ve emeği metalaştıran mevcut ekonomik düzeni bize unutturmak isteyenlerdir. Toprağın belleğinde, ormanların bilgeliğinde, suların maviliğinde koca bir gezegen yaşamı her an yeniden üretirken, bugün insanlığın mahkûm edildiği kapitalist sistem dünyadaki tüm halkların ve yeryüzündeki tüm canlıların sırtına basıp yükseliyor. Sistemin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik, savaşlar ve yoksulluk doğayı bir bütün hâlinde sömürüyor. Bugün, müzakere salonları içerisinde büyük sermayedarlar, savaş tüccarları, toplumsal adaleti sağlamak gibi bir derdi olmayan sözde liderler iklim krizi ile mücadele adı altında kapitalist büyümenin peşinde koşarken bizler bu salonların dışından, yaşamın tam ortasından sesleniyoruz: Tüm canlılar için adalet sağlanmadan iklim krizi ile mücadele edilemez. Yıllardır taraflar konferansı adıyla çevrebilimle ilgili yıkımı pazarlayan sermayedarlardan ötesini temsil etmeyen COP’un kapalı kapılarının dışında tutulan, meselenin asıl tarafı olan halklar bu sene Belem’de kapıları kırarak daha güçlü bir şekilde haykırdılar: Bu dünya için mücadelede kararlıyız! Belem’de kapıları aşan Amazon halklarıyla Anadolu halklarının mücadelesi ortak ”dedi. “Ekolojik yıkım her yerde: kriz derinleşiyor”                                                                                                                               Türkiye’nin her yerinde ormanlar, zeytinlikler, meralar ranta açıldığını, Madencilik ve enerji projeleri ile yerel halkın göçe zorladığını belirten Lim, ”Toprağın binlerce yıllık belleği büyük endüstrilerin ihtiyaçları bahane gösterilerek alt üst ediliyor. Nehirler beton borulara hapsediliyor, tatlı sular kurutuluyor; denizler kirletiliyor, su havzaları imara açılıyor. Tarım arazileri hızla yok edilirken, gıda güvencesizliği soyut bir risk olarak değil halkın sofrasında boş bir tabak olarak duruyor. Her geçen gün artan gıda fiyatları bu ülkenin çocuklarını derin bir yoksulluğa hapsedip aç bırakıyor.  Tohumdan sofraya uzanan doğal zincir birkaç büyük şirketin elinde yerli üreticilere gösterilen bir sopaya dönüşüyor ”dedi. “Afetler kader olamaz” İnsan kaynaklı arazi kullanımı ve iklim krizinin yıkıcı etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetler gündelik hayatın bir gerçeği hâline geldiğini belirten Lim,” Bu afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor, doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor. Yönetenler ise henüz afet anında can pazarı sürerken halkın karşısına dikilip tüm bu yaşananlar için Kader diyor. Liyakatsizliğin, ihmalin ve doğayla savaşın adı kader olamaz. 6 Şubat 2023 depremlerinden bugüne, Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da, Antep’te hâlâ on binlerce insan konteynerlerde yaşamaya çalışıyor. Barınma, gıda, temiz su, sağlık gibi en temel insani haklar sekteye uğratılıyor. Yıkımın yeniden inşası ranta kapı aralarken kamusal hakları korumuyor, doğayı onarmıyor.  Birinci derece bir deprem ülkesi olmanın gerçekliğiyle dahi baş edemeyen bir yönetim anlayışı, iklim krizinin neden olacağı afetlerle nasıl baş etmeyi düşünüyor? “dedi. “Yoksulluk büyürken bütçe savaşlara ayrılıyor “ Bugün tüm dünyada milyonların açlık sınırının altında yaşadığını belirten Lim,” Küresel ölçekte servet, güç ve kaynaklar bir grup azınlığın elinde toplanıyor. Dünya nüfusunun en zengin %10’u tüm sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısından sorumluyken, iklim krizinden en çok etkilenenler ise bu sorumlulukta en az payı olanlar oluyor. Devletlerin kasasında eşitlik, adalet ve ekolojik yıkımla mücadele için ayrılabilecek bütçe bulunmazken, savaşlara, silahlara, fosil yakıtlara, sermayedarların kamu borçlarına ayrılabilen milyarlarca lira bulunuyor. Dünyadaki savaş ve işgal politikaları son bulmadan, toplumlar için adalet ve barış sağlanmadan ekolojik bir iyileşme ihtimalinden söz edilemez.  Ortadoğu’dan Akdeniz’e, temiz suyun ve sağlıklı gıdanın bile birer savaş aracı hâline getirildiği bir gerçeklik yaşanıyor. İnsanlığa ve yeryüzüne karşı işlenen bu ağır suçları kabul etmiyoruz. Barışı ve insanlık onurunu savunuyoruz ”dedi. “Faili tanıyoruz” Doğa ve yaşam savunucularına, iklim aktivistlerine, çevre ve ekoloji gazetecilerine yönelen sistematik saldırıların arttığını belirten Lim,” Bu saldırılar yaşamı bizlerden alan zifiri bir karanlık gibi büyüyor. Failimizi çok iyi tanıyoruz: Hepsi aynı sermaye çıkarlarının, aynı cezasızlık düzenin, aynı baskı mekanizmalarının farklı yüzleri.   Son olarak aramızdan alınan, ekoloji mücadelesinin yılmaz savunucularından ve emekçilerinden biri olan sevgili arkadaşımız Hakan Tosun’u özlemle anıyor, bu cinayetin asla karanlıkta kalmayacağını bir kez daha haykırıyoruz. “Hakan Tosun’a ne oldu” sorusunun yanıtı bulunana ve tüm sorumlular cezalandırılıncaya kadar hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz ”dedi. “Salihli’nin çevre sorunları artık ertelenemez, yok sayılamaz, görmezden gelinemez bir noktadadır” Bugün burada, Salihli’nin geleceğine, çocuklarımızın yaşam hakkına ve hepimizin ortak evi olan doğamıza sahip çıkmak için bir arada olduklarını belirtenSalihli Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yıldıray Çıvgın, ”Salihli’de yıllardır biriken, büyüyen ve artık geri dönülmez bir noktaya doğru sürüklenen çevre sorunlarını yüksek sesle dile getirmek, çözüm için kararlılığımızı göstermek ve kamuoyunu bilgilendirmek için toplandık. Bugün burada yalnız değiliz; çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti, meslek odası, çevre örgütleri ve EGEÇEP gibi bölgenin önemli çevre aktörleri bu dayanışmanın bir parçasıdır. Salihli’nin çevre sorunları artık ertelenemez, yok sayılamaz, görmezden gelinemez bir noktadadır ”dedi. “JES’lerin kontrolsüzce artan tehdidi” Salihli ve Gediz Havzası, jeotermal enerji santrallerinin plansız, denetimsiz ve bilimsel kriterlere rağmen artırıldığı bölgelerden biri hâline geldiğini belirten Çıvgın,” Bilim insanlarının yıllardır uyardığı gibi, JES’lerden salınan gazlar, kimyasal içerikli akışkanlar ve re-enjeksiyon süreçlerinin usulsüz yapılması hem toprağı hem suyu hem de havayı kirletmektedir. Tarımın kalbi olan bu ovada; incir, üzüm, zeytin ve diğer tarım ürünleri zaten iklim krizinin etkileriyle mücadele ederken, JES şirketlerinin kâr hırsı, Salihli’nin geçim kaynaklarını ve halk sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir ”dedi. “Marmara Gölü’nün kurutulması: bir ekosid suçu” Bir zamanlar "Kuş Cenneti" olarak bilinen Marmara Gölü, yanlış su politikaları, plansız tarımsal sulama, şirketlere verilen su tahsisleri ve kamu kurumlarının ihmali nedeniyle göz göre göre kurutulmuş olduğunu belirten Çıvgın, ”Bu sadece bir gölün kaybı değil; bölgenin ikliminin, biyolojik çeşitliliğinin ve ekolojik dengesinin yok edilmesidir. Marmara Gölü’ne sahip çıkmak için yıllardır mücadele eden bilim insanları, çevre örgütleri ve yöre halkı maalesef haklı çıkmış; ancak sonuç felaket olmuştur. Bugün Marmara Gölü’nün yeniden canlandırılması hâlâ mümkündür fakat bunun için samimi, bilimsel ve kamu yararını önceleyen politikalar gereklidir ”dedi. “Doğanın değil, şirketlerin yanında duran kamu kurumları” Açıklamasında “Salihli’de ve tüm ülkede çevre mücadelesinin en acı yanlarından biri de kamu kurumlarının halkın değil, şirketlerin çıkarlarını koruyan bir konuma sürüklenmesidir ”sözlerine yer veren Çıvgın, ”Denetim yapılmaması, raporların görmezden gelinmesi, hukuki süreçlerin şirket lehine işletilmesi ve çevresel kararların kapalı kapılar ardında alınması; toplumsal güveni ciddi şekilde zedelemektedir. Kamu kurumlarının görevi, şirketlerin kârını büyütmek değil; halkın sağlığını, yaşam hakkını ve doğayı korumaktır. Ancak uzun süredir şirket projeleri için verilen ÇED olumlu kararları, acele kamulaştırmalar ve denetimsiz faaliyetler bunun tam tersini göstermektedir ”dedi. “Sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir haktır” Sağlıklı bir çevrede yaşamak bir temel hak olduğunu belirten Çıvgın, ”Anayasamızın 56. maddesi açıktır: Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet bu çevreyi geliştirmek, korumak ve kirlenmesini önlemekle yükümlüdür. Bizler, bu hakkın sadece kâğıt üzerinde kalmaması için mücadele eden yurttaşlarız. Doğa savunusu, siyaset üstü bir mücadeledir; yaşam mücadelesidir. Bugün buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Biz doğamızı sermayenin insafına bırakmayacağız. Biz, geleceğimizi kirleten projelere boyun eğmeyeceğiz. Biz, Salihli’nin havasına, suyuna, toprağına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Salihli sahipsiz değildir. Gediz Ovası sahipsiz değildir. Marmara Gölü sahipsiz değildir. EGE Cep’in, çevre derneklerinin, meslek odalarının, bağımsız bilim insanlarının ve duyarlı yurttaşların bir araya gelmesi, bu mücadelenin daha da güçlendiğini göstermektedir. Bugün burada yükselen bu ses, Salihli’nin her köşesinde yankılanacak: Doğayı savunmak suç değil, görevdir. Yaşamı savunmak onurdur. Ve biz bu onuru sonuna kadar koruyacağız ”dedi.  Haber Merkezi
Ege Çevre Platformu’nun (Ege Cep) başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu. Yaşam savunucuları birlikte mücadele vurgusu yaptıkları buluşmada, "Doğa için adalet mücadelesini yükseltiyoruz" mesajı verdiler.

Ege Çevre Platformu’nun (Ege Cep) başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, Salihli'de yaşam savunucularıyla buluştu. Yaşam savunucuları birlikte mücadele vurgusu yaptıkları buluşmada, "Doğa için adalet mücadelesini yükseltiyoruz" mesajı verdiler.

Ege Çevre Platformu’nun başlattığı Ege Ekoloji Kervanı, ikinci durağı olan Salihli’de çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve yaşam savunucusu bir araya geldi. Doğa talanına karşı birlikte mücadele vurgusu yapan yaşam savunucuları, Ekoloji Kervanı'nın adaletsizlikler karşısında toplumsal umudu yeniden yükselttiğini belittiler.

Salihli Çevre Derneği’nin ev sahipliğinde; Turgutlu Çevre Platformu, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, TEMA, Soma Sosyal Haklar Derneği ve yaşam savunucularının katılımıyla Milli Birlik ve Demokrasi Meydanında gerçekleştirilen etkinlik miting havasında geçti.

Buluşmada, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Salihli Çevre Derneği ve EGEÇEP'in kurucularından Hakkı Uysal anıldı. Salihli'nin ve bölgenin sorunlarından olan JES'ler, kuruyan Marmara Gölü, Gediz Nehri'nin kirliliği, Çaldağı Nikel Madeni ve diğer bölge sorunları dile getirildi.

“Doğayı korumak anayasal bir hak toplumsal bir sorumluluktur”

Etkinliğin açılış konuşmasını Salihli Çevre Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Durmaz yaptı. Durmaz, ”Ege Bölgesi, Manisa ve Salihli tarımıyla, su kaynaklarıyla, Tarihsel ve kültürel değerleriyle ülkemizin en önemli yaşam alanlarından biridir. Ancak son yıllarda bölgemiz jeotermal faaliyetler, enerji yatırımları, taş ocakları, plansız sanayileşme, su kirkliliği ve doğayı tahrip eden diğer uygulamalar nedeniyle ciddi tehdit altındadır. Bu tehditler sadece doğal yaşamı değil aynı zamanda Manisa ve Salihli halkının sağlığını, geçim kaynaklarını, tarıma elverişli topraklarını ve geleceğini doğrudan etkilemektedir. Bizler Manisa ve  İlçelerinde faaliyet gösteren Çevre Dernekleri olarak; Yaşam hakların yok edilmesine, İnsan sağlığını hiçe sayan uygulamalara, Toprak ve su kaynaklarımızın kirlenmesine, Doğayı geri dönüşü olmayan şekilde tahrip eden projelere karşı birlikte mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz. Doğayı korumak anayasal bir hak toplumsal bir sorumluluktur. Temiz hava, temiz su, sağlıklı toprak ve yaşanabilir bir gelecek için dayanışma içinde hareket etmeye devam edeceğiz “dedi.

“Bu dünya bizim: İklimi değil sistemi değiştir “

Doğa İçin Adalet Kampanya Grubu, Ekoloji Birliği, Halkın İklim Kanunu Kampanya Grubu, İklim Adaleti Koalisyonu, Toprağımızı Vermiyoruz Kampanya Grubu ve EGEÇEP adına basın açıklamasını EGEÇEP Eşsözcüsü Derya Lim gerçekleştirdi.                                                                                                                

Lim yaptığı açıklamada, ”Bugün, Brezilya’da, iklim krizi ile mücadele sözü veren devletlerarasında COP 30 müzakereleri sürerken, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan ise aynı cümleyle sokaklarda: Bu dünya bizim! Dünya halkları şu soruyu soruyor: Kimin için büyüyoruz, kimin için yaşıyoruz, ne için ölüyoruz?  İklim krizi doğal değil, politik bir kriz. Krizin nedenini ekosistemin kendi varoluşuna ya da bireylerin yaşam tarzına bağlayanlar, doğayı ve emeği metalaştıran mevcut ekonomik düzeni bize unutturmak isteyenlerdir. Toprağın belleğinde, ormanların bilgeliğinde, suların maviliğinde koca bir gezegen yaşamı her an yeniden üretirken, bugün insanlığın mahkûm edildiği kapitalist sistem dünyadaki tüm halkların ve yeryüzündeki tüm canlıların sırtına basıp yükseliyor. Sistemin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik, savaşlar ve yoksulluk doğayı bir bütün hâlinde sömürüyor. Bugün, müzakere salonları içerisinde büyük sermayedarlar, savaş tüccarları, toplumsal adaleti sağlamak gibi bir derdi olmayan sözde liderler iklim krizi ile mücadele adı altında kapitalist büyümenin peşinde koşarken bizler bu salonların dışından, yaşamın tam ortasından sesleniyoruz: Tüm canlılar için adalet sağlanmadan iklim krizi ile mücadele edilemez.

Yıllardır taraflar konferansı adıyla çevrebilimle ilgili yıkımı pazarlayan sermayedarlardan ötesini temsil etmeyen COP’un kapalı kapılarının dışında tutulan, meselenin asıl tarafı olan halklar bu sene Belem’de kapıları kırarak daha güçlü bir şekilde haykırdılar: Bu dünya için mücadelede kararlıyız! Belem’de kapıları aşan Amazon halklarıyla Anadolu halklarının mücadelesi ortak ”dedi.

“Ekolojik yıkım her yerde: kriz derinleşiyor”                                                                                                                              

Türkiye’nin her yerinde ormanlar, zeytinlikler, meralar ranta açıldığını, Madencilik ve enerji projeleri ile yerel halkın göçe zorladığını belirten Lim, ”Toprağın binlerce yıllık belleği büyük endüstrilerin ihtiyaçları bahane gösterilerek alt üst ediliyor. Nehirler beton borulara hapsediliyor, tatlı sular kurutuluyor; denizler kirletiliyor, su havzaları imara açılıyor.

Tarım arazileri hızla yok edilirken, gıda güvencesizliği soyut bir risk olarak değil halkın sofrasında boş bir tabak olarak duruyor. Her geçen gün artan gıda fiyatları bu ülkenin çocuklarını derin bir yoksulluğa hapsedip aç bırakıyor.  Tohumdan sofraya uzanan doğal zincir birkaç büyük şirketin elinde yerli üreticilere gösterilen bir sopaya dönüşüyor ”dedi.

“Afetler kader olamaz”

İnsan kaynaklı arazi kullanımı ve iklim krizinin yıkıcı etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetler gündelik hayatın bir gerçeği hâline geldiğini belirten Lim,” Bu afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor, doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor. Yönetenler ise henüz afet anında can pazarı sürerken halkın karşısına dikilip tüm bu yaşananlar için Kader diyor. Liyakatsizliğin, ihmalin ve doğayla savaşın adı kader olamaz.

6 Şubat 2023 depremlerinden bugüne, Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da, Antep’te hâlâ on binlerce insan konteynerlerde yaşamaya çalışıyor. Barınma, gıda, temiz su, sağlık gibi en temel insani haklar sekteye uğratılıyor. Yıkımın yeniden inşası ranta kapı aralarken kamusal hakları korumuyor, doğayı onarmıyor.  Birinci derece bir deprem ülkesi olmanın gerçekliğiyle dahi baş edemeyen bir yönetim anlayışı, iklim krizinin neden olacağı afetlerle nasıl baş etmeyi düşünüyor? “dedi.

“Yoksulluk büyürken bütçe savaşlara ayrılıyor “

Bugün tüm dünyada milyonların açlık sınırının altında yaşadığını belirten Lim,” Küresel ölçekte servet, güç ve kaynaklar bir grup azınlığın elinde toplanıyor. Dünya nüfusunun en zengin %10’u tüm sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısından sorumluyken, iklim krizinden en çok etkilenenler ise bu sorumlulukta en az payı olanlar oluyor. Devletlerin kasasında eşitlik, adalet ve ekolojik yıkımla mücadele için ayrılabilecek bütçe bulunmazken, savaşlara, silahlara, fosil yakıtlara, sermayedarların kamu borçlarına ayrılabilen milyarlarca lira bulunuyor.

Dünyadaki savaş ve işgal politikaları son bulmadan, toplumlar için adalet ve barış sağlanmadan ekolojik bir iyileşme ihtimalinden söz edilemez.  Ortadoğu’dan Akdeniz’e, temiz suyun ve sağlıklı gıdanın bile birer savaş aracı hâline getirildiği bir gerçeklik yaşanıyor. İnsanlığa ve yeryüzüne karşı işlenen bu ağır suçları kabul etmiyoruz. Barışı ve insanlık onurunu savunuyoruz ”dedi.

“Faili tanıyoruz”

Doğa ve yaşam savunucularına, iklim aktivistlerine, çevre ve ekoloji gazetecilerine yönelen sistematik saldırıların arttığını belirten Lim,” Bu saldırılar yaşamı bizlerden alan zifiri bir karanlık gibi büyüyor. Failimizi çok iyi tanıyoruz: Hepsi aynı sermaye çıkarlarının, aynı cezasızlık düzenin, aynı baskı mekanizmalarının farklı yüzleri.   Son olarak aramızdan alınan, ekoloji mücadelesinin yılmaz savunucularından ve emekçilerinden biri olan sevgili arkadaşımız Hakan Tosun’u özlemle anıyor, bu cinayetin asla karanlıkta kalmayacağını bir kez daha haykırıyoruz. “Hakan Tosun’a ne oldu” sorusunun yanıtı bulunana ve tüm sorumlular cezalandırılıncaya kadar hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz ”dedi.

“Salihli’nin çevre sorunları artık ertelenemez, yok sayılamaz, görmezden gelinemez bir noktadadır”

Bugün burada, Salihli’nin geleceğine, çocuklarımızın yaşam hakkına ve hepimizin ortak evi olan doğamıza sahip çıkmak için bir arada olduklarını belirtenSalihli Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yıldıray Çıvgın, ”Salihli’de yıllardır biriken, büyüyen ve artık geri dönülmez bir noktaya doğru sürüklenen çevre sorunlarını yüksek sesle dile getirmek, çözüm için kararlılığımızı göstermek ve kamuoyunu bilgilendirmek için toplandık. Bugün burada yalnız değiliz; çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti, meslek odası, çevre örgütleri ve EGEÇEP gibi bölgenin önemli çevre aktörleri bu dayanışmanın bir parçasıdır. Salihli’nin çevre sorunları artık ertelenemez, yok sayılamaz, görmezden gelinemez bir noktadadır ”dedi.

“JES’lerin kontrolsüzce artan tehdidi”

Salihli ve Gediz Havzası, jeotermal enerji santrallerinin plansız, denetimsiz ve bilimsel kriterlere rağmen artırıldığı bölgelerden biri hâline geldiğini belirten Çıvgın,” Bilim insanlarının yıllardır uyardığı gibi, JES’lerden salınan gazlar, kimyasal içerikli akışkanlar ve re-enjeksiyon süreçlerinin usulsüz yapılması hem toprağı hem suyu hem de havayı kirletmektedir.

Tarımın kalbi olan bu ovada; incir, üzüm, zeytin ve diğer tarım ürünleri zaten iklim krizinin etkileriyle mücadele ederken, JES şirketlerinin kâr hırsı, Salihli’nin geçim kaynaklarını ve halk sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir ”dedi.

“Marmara Gölü’nün kurutulması: bir ekosid suçu”

Bir zamanlar "Kuş Cenneti" olarak bilinen Marmara Gölü, yanlış su politikaları, plansız tarımsal sulama, şirketlere verilen su tahsisleri ve kamu kurumlarının ihmali nedeniyle göz göre göre kurutulmuş olduğunu belirten Çıvgın, ”Bu sadece bir gölün kaybı değil; bölgenin ikliminin, biyolojik çeşitliliğinin ve ekolojik dengesinin yok edilmesidir. Marmara Gölü’ne sahip çıkmak için yıllardır mücadele eden bilim insanları, çevre örgütleri ve yöre halkı maalesef haklı çıkmış; ancak sonuç felaket olmuştur. Bugün Marmara Gölü’nün yeniden canlandırılması hâlâ mümkündür fakat bunun için samimi, bilimsel ve kamu yararını önceleyen politikalar gereklidir ”dedi.

“Doğanın değil, şirketlerin yanında duran kamu kurumları”

Açıklamasında “Salihli’de ve tüm ülkede çevre mücadelesinin en acı yanlarından biri de kamu kurumlarının halkın değil, şirketlerin çıkarlarını koruyan bir konuma sürüklenmesidir ”sözlerine yer veren Çıvgın, ”Denetim yapılmaması, raporların görmezden gelinmesi, hukuki süreçlerin şirket lehine işletilmesi ve çevresel kararların kapalı kapılar ardında alınması; toplumsal güveni ciddi şekilde zedelemektedir. Kamu kurumlarının görevi, şirketlerin kârını büyütmek değil; halkın sağlığını, yaşam hakkını ve doğayı korumaktır. Ancak uzun süredir şirket projeleri için verilen ÇED olumlu kararları, acele kamulaştırmalar ve denetimsiz faaliyetler bunun tam tersini göstermektedir ”dedi.

“Sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir haktır”

Sağlıklı bir çevrede yaşamak bir temel hak olduğunu belirten Çıvgın, ”Anayasamızın 56. maddesi açıktır: Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet bu çevreyi geliştirmek, korumak ve kirlenmesini önlemekle yükümlüdür. Bizler, bu hakkın sadece kâğıt üzerinde kalmaması için mücadele eden yurttaşlarız. Doğa savunusu, siyaset üstü bir mücadeledir; yaşam mücadelesidir. Bugün buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Biz doğamızı sermayenin insafına bırakmayacağız. Biz, geleceğimizi kirleten projelere boyun eğmeyeceğiz. Biz, Salihli’nin havasına, suyuna, toprağına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Salihli sahipsiz değildir. Gediz Ovası sahipsiz değildir. Marmara Gölü sahipsiz değildir. EGE Cep’in, çevre derneklerinin, meslek odalarının, bağımsız bilim insanlarının ve duyarlı yurttaşların bir araya gelmesi, bu mücadelenin daha da güçlendiğini göstermektedir. Bugün burada yükselen bu ses, Salihli’nin her köşesinde yankılanacak: Doğayı savunmak suç değil, görevdir. Yaşamı savunmak onurdur. Ve biz bu onuru sonuna kadar koruyacağız ”dedi.

 Haber Merkezi

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve salihlimanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.